Tesettür Farz mı Sünnet mi? İnanç, Hikâyeler ve Gerçeklerle Dolu Bir Yolculuk
Bazı sorular vardır ki sadece bir “doğru” cevabı yoktur; anlamı, bağlamı ve insana kattıklarıyla değer kazanır. “Tesettür farz mı sünnet mi?” sorusu da tam olarak böyle. Bu soruyu soranlar yalnızca bir fetva aramaz; kimileri kimliğini, kimileri özgürlüğünü, kimileri ise inancıyla bağını yeniden tanımlamaya çalışır. Bugün seni, bu konunun tarihsel kökenlerine, dini dayanaklarına, modern dünyadaki yansımalarına ve en önemlisi, gerçek insanların hikâyelerine doğru samimi bir yolculuğa davet ediyorum.
Kur’an’da Tesettür: İlahi Emirlerin Işığında
İslam’da tesettür, yalnızca bir “giyim biçimi” değil, aynı zamanda bir değer ve duruş meselesidir. Kur’an-ı Kerim’de tesettüre ilişkin iki temel ayet öne çıkar:
Nur Suresi 31. Ayet: “Mümin kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar ve ziynetlerini göstermesinler… Başörtülerini yakalarının üzerine vursunlar…”
Ahzab Suresi 59. Ayet: “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle: Dışarı çıktıklarında cilbablarını (dış örtülerini) üzerlerine alsınlar…”
Bu ayetler açıkça bir örtünme emri içerir. Fakihlerin ve müfessirlerin büyük çoğunluğu bu emirleri “farz” yani yapılması dinen zorunlu hükümler olarak yorumlamıştır. Örneğin İmam Nevevî, İbn Kesir ve El-Kurtubi gibi klasik âlimler, kadının avret yerlerinin örtülmesini farz kabul eder. Yani İslami literatür açısından tesettür, sünnetten öte, farz olan bir yükümlülüktür.
Sünnet ile Farz Arasındaki Fark Nedir?
Konuyu netleştirmek için kısa bir hatırlatma yapmak faydalı olabilir.
Farz: Yapılması kesin olarak emredilen ve terk edilmesi günah sayılan davranışlardır.
Sünnet: Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) yaptığı, tavsiye ettiği ama terk edilmesi günah olmayan davranışlardır.
Bu tanımla birlikte, tesettürün farz olarak görülmesinin nedeni, doğrudan Kur’an ayetleriyle sabit oluşudur.
Bir Hikâye: Tesettürle Gelen Dönüşüm
Ayşe’nin hikâyesi, bu konunun insan tarafını çok güzel anlatır. 20’li yaşlarının başında, üniversitede okurken örtünmeye karar verdiğinde etrafındaki tepkiler çok karışıktı. Kimisi “cesur” dedi, kimisi “geri kafalı” diye nitelendirdi. Oysa Ayşe için mesele bundan çok daha derindi.
“Bu benim için sadece bir kumaş parçası değil,” diyordu. “Kendimi nasıl görmek istediğimin, Rabbimle nasıl bir ilişki kurmak istediğimin sembolü.”
Bugün, yıllar sonra, Ayşe örtüsünü “baskı” değil, “özgürlük” olarak tanımlıyor. Bu da bize tesettürün yalnızca dini bir emir değil, bireysel bir kimlik ve özgürlük alanı olabileceğini gösteriyor.
Modern Dünyada Tesettür: Kimlik, Siyaset ve Moda
Tesettür, günümüzde sadece dinî bir pratik değil; kültürel, sosyal ve politik anlamlar da taşıyor. Dünya genelinde yapılan araştırmalar, özellikle Müslüman çoğunluklu ülkelerde kadınların %70’inden fazlasının çeşitli formlarda başörtüsü veya tesettür uyguladığını gösteriyor. Fakat ilginç olan şu: Tesettür biçimleri coğrafyaya, kültüre ve bireysel tercihlere göre oldukça farklılık gösteriyor.
Orta Doğu: Abaya ve niqab gibi daha tam örtünme tercihleri yaygın.
Türkiye ve Balkanlar: Başörtüsü daha modern ve gündelik yaşamla uyumlu biçimlerde kullanılıyor.
Batı Ülkeleri: Tesettür, aynı zamanda kimliğe sahip çıkmanın ve İslamofobiye karşı bir duruşun simgesi hâline gelmiş durumda.
Eleştirilere Ne Cevap Verilmeli?
Elbette, tesettür konusunda farklı görüşler de var. Bazı çevreler bunun tarihsel bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini ve kültürel yönlerinin ağır bastığını savunur. Ancak klasik İslam hukuku açısından, tesettürün farz oluşu, sadece tarihsel değil evrensel bir hüküm olarak değerlendirilir. Tartışmaların merkezinde ise çoğu zaman “kimin için ve ne amaçla” örtünmenin yapıldığı sorusu yatar.
Sonuç: Tesettür, Sadece Bir Giysi Değil
Tesettür farz mı sünnet mi sorusunun cevabı, İslam ilmine göre açıktır: Tesettür farzdır. Ancak bu farzın ötesinde, tesettür bir kimliktir, bir duruştur, bir tercihtir. Kimi için içsel bir huzurun simgesidir, kimi için özgürleşmenin adıdır. Asıl mesele, bu tercihin bilgiyle, bilinçle ve samimiyetle yapılmasıdır.
Ve belki de en önemlisi şu soruda saklı: Tesettürü yalnızca “yapılması gereken bir görev” olarak mı görüyorsun, yoksa onunla birlikte kendi benliğini de yeniden mi tanımlıyorsun? Düşüncelerini bizimle paylaşır mısın?