Genelevi Kanunu: Toplumsal Yapılar, Cinsiyet Rolleri ve Kültürel Pratikler Üzerine Bir Analiz
Bir sosyolog olarak, toplumsal yapıları, bireylerin etkileşimlerini ve kültürel normları anlamaya çalışırken, her zaman belirli bir kavramın etrafında dönen dinamiklerin çok daha derin anlamlar taşıdığını fark ediyorum. Bu yazıda ele alacağım konu da tam olarak bu çerçevede şekilleniyor: Genelevi kanunu. Türkiye’de genelevlerin hukuki statüsü ve toplumsal algısı, tarihsel ve kültürel bir bakış açısıyla incelemeye değer bir sosyolojik vaka sunuyor. 1980’lerde çıkan bu yasa, bir yandan cinsiyet eşitsizliği ve toplumsal normların etkisini gözler önüne sererken, bir yandan da erkeklerin ve kadınların toplumsal rollerine dair düşündürücü sorular ortaya koyuyor.
Genelevi Kanunu: Toplumsal Yapının Bir Yansıması
Genelevlerin hukuki statüsü, Türkiye’de 1980’lerde çıkartılan Genelev Kanunu ile düzenlenmiştir. Bu yasa, devletin kontrolünde, belirli bölgelerde ve kurallarla faaliyet gösteren seks işçiliğini yasal bir çerçeveye oturtmayı amaçlamıştır. Genelevler, toplumsal olarak “yasaklı” ya da “gizli” bir alan olarak görülse de, kanunun çıkmasının ardında, aslında toplumun cinsellik ve ahlâk anlayışına dair derin bir düzenleme amacı yatmaktadır. Yasa, genelevlerin belirli bir düzen içinde çalışmasını sağlar ve böylece seks işçiliğinin suç olmaktan çıkıp, devletin denetiminde bir sektör haline gelmesini sağlar.
Ancak bu düzenleme, sadece ekonomik ve hukuki bir mesele olmaktan öte, toplumsal normlar ve cinsiyet rolleriyle ilgili pek çok soruyu gündeme getirmiştir. Seks işçiliği, çoğu zaman kadın bedeni üzerinden şekillenen toplumsal yapıların bir sonucu olarak karşımıza çıkar. Bu bağlamda, Genelev Kanunu’nun çıkışı, toplumsal normların kadınları ve erkekleri nasıl biçimlendirdiğini gözler önüne seriyor.
Erkeklerin Yapısal İşlevlere, Kadınların İse İlişkisel Bağlara Odağını Göstermek
Sosyolojik açıdan, toplumsal yapıların erkekler ve kadınlar üzerinde farklı işlevsel beklentiler yarattığı bilinmektedir. Erkekler, toplumda genellikle “yapısal” işlevlerle tanınırken; kadınlar, “ilişkisel” bağlarla daha fazla ilişkilendirilir. Erkeklerin sosyal olarak daha fazla kamusal alanda, iş gücünde ve karar alıcı pozisyonlarda yer alması beklenirken, kadınların ise daha çok özel alanda, yani evde ve aile içindeki ilişkilerde rol üstlenmeleri beklenir.
Genelevler, bu toplumsal yapıların bir yansımasıdır. Erkekler için genelevler, kamusal bir alanın özel biçimidir; burada erkekler, erkekliklerini ve toplumsal güçlerini pekiştirebilirler. Diğer taraftan, kadınlar bu sistemin içinde genellikle “zayıf” ve “bağımlı” rollerle yer bulur. Kadınların seks işçiliği gibi bir alanda varlık göstermesi, onları toplumsal olarak marjinalleştirir ve çoğu zaman cinsel obje olarak tüketilmelerine neden olur.
Kadınlar, genelevlerdeki çalışma koşullarında -her ne kadar yasal düzenlemeler olsa da- psikolojik ve fiziksel anlamda bir tür zorunlulukla karşı karşıya kalırlar. Bu, onların toplumsal olarak sadece “ilişkisel bağlar” içinde yer alma rollerine ters düşen bir durumu ortaya çıkarır. Kadınların toplumsal olarak çoğu zaman evde, özel alanda “korunmaya” ve “bakılmaya” ihtiyaç duyduğu inancı, onları genelev gibi kamusal ve cinsel işlevsel alanlarda yer almaktan alıkoyaraktan, onların özgür iradeleriyle hareket etmelerini engeller.
Cinsiyet Rolleri ve Kültürel Pratiklerin Etkisi
Genelev kanununun çıkışı ve genelevlerin toplumsal yapıyı nasıl şekillendirdiği, sadece yasal bir düzenleme olmanın ötesine geçer. Bu yasa, cinsiyet rolleri ve toplumsal pratiklerin nasıl birer norm haline geldiğini de gözler önüne seriyor. Cinsiyet, toplumsal ilişkilerde belirleyici bir faktördür ve kadınların genellikle pasif, erkeklerin ise aktif ve güçlü olarak konumlandırıldığı bir yapı, toplumda her bireyi belirli bir kimlik ve rol içine hapseder. Genelevler, bu cinsiyetçi yapının bir başka yansımasıdır. Erkekler, cinselliği kontrol eden ve bu alanda güç sahibi olan figürler olarak karşımıza çıkarken, kadınlar bu yapının “kurbanları” olarak tasvir edilir.
Kültürel pratiklerin ve geleneklerin etkisiyle, Türkiye’deki genelevler, daha fazla “erkek” odaklı bir yapıyı sürdürür. Kadınlar, cinsellik üzerinden toplumdaki yerlerini yeniden tanımlarlar, ancak bu tanım genellikle toplumun belirlediği sınırlar çerçevesindedir. Bu noktada, sosyolojik bakış açısıyla şunu söylemek mümkündür: Cinsiyet rolleri, bireylerin toplumsal yapı içindeki yerlerini belirlerken, kültürel pratikler bu yerin daha da pekişmesine neden olur.
Sonuç
Genelevi kanununun çıkışı, sadece bir yasa düzenlemesinden daha fazlasıdır; aynı zamanda toplumsal yapının, cinsiyet rollerinin ve kültürel pratiklerin etkileşiminin bir yansımasıdır. Erkeklerin yapısal işlevler, kadınların ise ilişkisel bağlar etrafında şekillenen toplumsal dünyasında, genelevler yalnızca cinsellik ve ahlâk üzerinden yapılan bir düzenleme değildir. Toplumun, cinsiyete dayalı normları ve kültürel yapıları, bu yasayı doğrudan etkileyen faktörlerdir. Bu yazıyı okurken, toplumsal yapıyı, cinsiyet rollerini ve genelevlerin toplumsal işlevini nasıl algıladığınızı düşünmenizi tavsiye ederim. Kendi deneyimleriniz üzerinden bu yapıları nasıl şekillendirdiğinizi tartışmak, toplumsal yapıları daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.